25 Şubat 2011 Cuma

Kadınlar ve Giyim Üzerine

Erkekler ve kadınların farklılaştığı bir konu sanırım giyimdir. Kadın yaradılışı, fiziksel yapısı ve mizacı gereği erkeklere göre değişik stillerde giyinmek ister. Tabii ki her kadının kendine göre bir tarzı olmalı. Kadın üstüne yakışanı ve insanların takdirini toplayanını giymek isteyebilir. Bazı alanlarda da normlara uygun olmak durumundadır. Ben bunlara standartlar diyorum.

Standart demek illaki çalışılan yerin kuralları olarak algılanmamalı. Bir kadının kendi standardı vardır bence. Kadın sadece üstüne yakışanı giymez, kendi aklına ve kalbine hitap edeni de giyer.

Üniversite öğrencisi olunan yıllarda bayanlar daha özgür giyinmeye ve paraları olduğu ölçüde çeşitli ve özenli giyinmeye çalışırlar. Bana kalırsa 20-25 yaşları arasındaki bir bayan henüz kendi standartını yakalayamadığından çeşit yelpazesini oldukça geniş tutar. Etek, pantlon ve elbise 3'lüsü, kendi içlerinde dallanır. Yırtmaçlı etek, mini etek, uzun etek, ekoseli etek, diz altı eteği; dar pantlon, bol pantlon, desenli pantlon, kot pantlon, kumaş pantlon; uzun elbise, tayt üstü elbise, tünik vs. Tabii daha çok çeşidi var bunların. Bir kadın da bana kalırsa kıyafet seçimi için çok farklı boyutlarda seçimler yapabilir.

Özellikle kendi parasını kazanan bayanların giyime daha önem verdiği biliniyor. İşte paranın da yardımı ile bu yelpazenin hemen her kanadına kadın dokunur, oradaki her şeyi giyer, giyemese bile giymeyi arzu eder ve hedef koyar kendine.

Yaş ilerledikçe, iş hayatı, özel hayat, evlilik, çocuk ve statü kadınları bu uçurumda dans etmekten kuratır. Kadınlar kalbini ve akıllarını iyi şekilde kullanarak standartlarını geliştirirler. Ve bazen herkes tarafından takdir görülecek bir çizgi yakalarlar. İşte bu kadınlar kendilerine o kadar hakim, özgüveni yüksek ve ne yaptığının bilincinde olan kadınlardır.

Erkekler ise, bir üst paragrafta tanımlanan kadını beğenirler, ondan etkilenirler ve o kadınla evlenmek isterler. Hiçbir erkek giyim tarzı geniş bir kadın ile birlikte olup hayat boyu yaşamak istemez. İstisnalar olabilir elbette, bu durumda bence bu erkek ya kadını çok seviyordur ya da çok umursamazdır.

Hani hep denir ya, "Erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer" diye. Bana kalırsa "Erkeğin kalbine giden yol önce kadınının giyim tarzına uğrar, sonra mideye gider".

11 Şubat 2011 Cuma

Güzel Olmadığını Sandığımız Günler...

Pinhani'nin bu sıralar çokça dinlediğim bir şarkısı var: "Yitirmeden". Sayfanın aşağılarında bir yerlerde sözleri de var hatta. Orada şöyle diyor:

"Güzel günlerimizin bittiğini sanma, 
 Belki bir daha böylesi olmaz ama 
 Her bir gün güzel aslında"


Hayatta her günün güzel olduğunu düşünelim, insanlar ile aramız iyi, sevdiğimizleyiz, gülüyoruz, hava güneşli, işlerimiz iyi gidiyor, trafik yok, zamanımız her şeye yetiyor... Bu durumda bana kalırsa her şeyin iyi olması artık "iyi" nin niteliğini ortadan kaldırır. Hayatımızda bir şeyin zıttı olunca her zaman asıl değerli olan değerine kavuşur. Ying ve Yang gibi...


Şarkıya göre düşünürsek, güzel günlerin bitmesi demek karanlık, umutsuz, korkulu, sıkıntılı ve sevgisiz günlerin geldiği olarak söylenebilir. İşte bu güzel olmayan (kötü demiyorum bilerek, dikkat edin) günler bizim aslında yukarıda saydığım güzel günlerin ne güzel olduğunu gösterir. Nasıl mı? "Yitirerek"... 


Kayıp bize bir şeyin değerini gösterir. Düşünün bir, sevdiğimiz bir insanı ya da bir eşyayı kaybetmek nasıl da üzer bizi? Parayı kaybetmek de buna dahil. Nasıl da deli oluruz... Sevdiğimiz insanın yanımızda olmaması düşüncesi ürkütür bizi. Kayıptır o ve güzel günler asla gelmeyecek diye düşler dururuz.


Peki gerçekten kötü günler var mıdır? Evet vardır. Yaşıyoruz ve yaşayacağız. Bana kalırsa şarkıdaki (ve benim hayat bakışımdaki) manaya göre, güzel olmayan günlerde güzel günlerin değerini anlamalıyız. Bunun için uğraşmalı, didinmeli ve tekrar o güzel günü yakalamalıyız. 


Şarkı sözüne göre, burada maddi olarak bir şeyler yapmak müdahale etmek yok. Zaten her zaman müdahale etmek de sorunu çözmez. Umut eden insan, bekler... Fakat bu beklemek asla "olursa olur olmazsa olmaz" bekleyişi değildir. "Sabırdır" bu beklemek. Yani inanarak ve güzel güne kavuşmanın arzusu ile zaman ilacının acılara sürülüp iyileşmesini bekleyerek....


Hangi ilaç anında tesir ediyor? Duygusal dünyanın karmaşık yapısı var, ve bu karmaşık yapıda asla ilaç kısa zamanda tesir etmez. 2 ay geçmiş olabilir bir ayrılıktan ya da üzüntüden, fakat bu zaman bile maalesef "kısa" dır. İnsanın bu sürede, 


"ben nerede yanlış yaptım?" 
"ben neyin değerini bilmedim?"
"ben kimin lafına inanıp güzelliği yitirdim?"
"ben neye inanmadım da üzüntülü günler başladı?" 


gibi soruları kendine sormalı ve cevap bulmalıdır. Tabii cevap bulmak asla yeterli gelmez, mantığı ile tasdik etmek gerekir, sonra da uygulamak... İşte şarkının son satırında geçen her günün güzel olması fikri de, ders alınan musibetten sonra günlerin düzelebileceğidir.



10 Şubat 2011 Perşembe

Oğlak Burcu ve 2011

Bir astrologtan güzel ve yerinde yorumlar okudum, buraya da yazayim istedim.


"Yeni başlangıçlar yapmanızı sağlayacak bu enerji altında, sizin gibi çalışkan, sorumluluğunun bilincinde olan kişiler için ektiklerinizi biçme vaktidir. Genç oğlaklar kendi kimliklerini dış dünyada göstermek için güç kazanırken, olgun yaşta olanlar bu enerji ile bugüne dek verdikleri tüm mücadelelerin karşılığını almak demektir. Artık hiçbir baskı altında çökmenize, ruhsal yönden kendinizi kötü hissetmenize, korku ve kendinizi ortaya koyma gücünüzle ilgili kaygılar yaşamınıza gerek yoktur. Yaşam şimdi pozitif anlamda size yeni imkanlar getirecek, gerek iş, para gerekse ilişkiler yoluyla yeni bir hayatın kapılarını aralayabileceksiniz. Şartlarınız için öyle büyük savaşlardan geçmeden, içinizde zaten var olan sorumluluk hissiyatıyla ileriye doğru kolayca hamleler yapabileceksiniz. Yakın çevrenizle olan ilişkiler, aşk hayatınız, dışarıdan maddi ve manevi anlamda destek bulmanız ve hedeflerinizi gerçekleştirebilme olanakları yakalamanız gayet mümkündür.

Yönetici gezegeniniz Satürn ise, yaşama bakış açınız ve dünyayı algılayışınız, özgürlük düşünceniz ve kendi bireyliğinizi bağımsız bir şekilde dünyaya gösterme gücünüz, normal düzeninin dışına çıkarak önce çevrenizi sonra da tüm dünyayı keşfetme isteğinizle alakalı dersler görme ve sonunda kendinize ait bir düzeni kurabilmek için verilen mücadelenizin belirtisi olacaktır. Bu süreçte siz, bugüne dek yaşadıklarınızı ve bu süreçte yaşayacağınız her tecrübeyi belirli bir çerçeve içinde gözden geçirerek yaşam felsefenizi genişletecek veya yeniden oluşturmak için çaba sarfedeceksiniz. Kimileriniz yüksek eğitim, kimileriniz evlilik, kimileriniz bir başka ülkenin topraklarında çalışarak, kimileriniz ise yeni bir çevrede yeni bir hayata başlayarak bunu oluşturmak durumundadırlar.Bu dönem bir keşif süreci olduğu için, birçok konuda olduğu gibi, iç aleminizdeki inanç sistemini yeniden gözden geçirmenizi sağlayan deneyimler yaşayabilirsiniz. Yüce Yaradan kavramını araştırmaya başlar, bütün din ve felsefeleri öğrenmeye çalışarak kendi içinizde bir yolculuk geçirebilirsiniz. Yaşadığınız olaylar da bu duyguyu beslemeye başlayacaktır.

Uranüs bu yıl içinde çevrenize karşı olan tepkilerinizde, bağımsızlığınızı, orjinalliğinizi, yaratıcılığınızı, geleneksel olmayan, tuhaf ve biraz da eksantrik bir şekilde davranmanıza neden olacaktır. Çevrenizdeki insanlar sizi anlayamayacak ve neden bu yollarla düşüncelerinizi açıkladığınızı bir türlü algılayamayacaklardır. Zamanın ilerisinde düşünecek bazı anlarda zihniniz huzursuz ve çatışmaya hevesli hale gelebilecektir. Akrabalarınızla, komşularınızla ilişkilerinizde farklılıklar, arasıra gerilimler olacaktır. Entellektüel birikiminize önem verecek, özgürlüğünüzü ne pahasına olursa olsun korumaya özen göstereceksiniz. Konuşma tarzınız spontan, orijinal, canlı, farklı va kaprisli olabilir, bazı zamanlarda ise tamamen kararsız ve sabırsız bir düşünme tarzı göze çarpabilir. Aniden ortaya çıkan fikirler, algılar ve buluşlarınız olabilir. Hiçbir geleneksel konuşma kavramına uymayan doğal bir konuşmacı haline de gelebilirsiniz. Herşeyi çabucak kavrama ve çoğunlukla alışılmamış tarzda öğretme de etkiler arasında yer alacaktır. Bu dönemde insanlardan kaçma meyliniz oluşabilir. Soyutlanmış bir yabancı, özeleştirileri ile kendisine eziyet eden biri haline de gelebilirsiniz. Tüm gelenek ve kuralları hiçe sayan çılgın ve uçuk bir düşünür hali de yine etkiler arasında yer alabilir."

9 Şubat 2011 Çarşamba

Sarılmak ve Bakışmak Üzerine

Şöyle bir yazı gördüm arkadaşımda:

"Sarılmak güzeldir, insan vücudunu dikey olarak tam ortadan ikiye ayırdığınızda görürsünüz ki sağ ile sol arasında hiç bi fark yoktur. İki kol iki göz iki ayak ve bir sürü organ. Her şey simetriktir. Sadece bir şey dışında. Kalp.. Sağ tarafınız hep boştur, hep biraz eksiksinizdir. Ve o sağ taraftaki boşluğu sarıldığınız zaman “o”nun kalbi doldurur..."


Düşünüyorum da üstüne, acaba bu şekilde bir konumlanma tesadüfi olabilir mi? Önceden ayarlanmış ve hesaplanmış "ince" bir ayar yok mudur?


Bence her şey sebepler dahilinde. Bedenlerin manevi atmosferde birbirlerine kavuşması öncelikle maddi alemde olur. Elele olmak, sarılmak, bakışmak ve konuşmak ile. Bunun ötesinde artık değerli şeyler oluşur. Şu anda sarılmanın sırrı keşfedilmiş. Bence bakışmanın sırrı da var. 


Dün tesadüfi şekilde "Öyle Bir Geçen Zaman ki" dizisinin bir sahnesini izledim. Küçük çocuk annesinin elinde yürürken gözlere bakıyordu. Ve oradan anlam çıkarabildiğini söylüyordu. Tam sözleri hatırlayamıyorum fakat aklımda kaldı o sahne. 
İşte gözlerin de gözleri tamamlaması bir sır!
iletişim içinde olduğunuz insanın size ne söylediğini gözlerine bakarak anlayabilirsiniz.
Herkes yapamayabilir belki, fakat gözler bir şeyleri anlatır, çok iyi anlatır.


Bazen gülmezsiniz ama gözünüz öyle bir güler ki...
Bazen kızmazsınız ama nefret akar gözlerinizden...
Sevdiğinize olumsuz duyguları aktarmanın en saf ve kötü yoludur gözler...
Tavsiyem ağzınızdan kötü kelime çıkarmada kendinizi nasıl frenliyorsanız, gözlerinizden çıkarma konusunda da o derece tutarlı olun.
Mesela çok üzüldüğünüzde asla sevdiğinize bakmayın. Sizi öyle görürse mutlaka yıkılacaktır.

7 Şubat 2011 Pazartesi

Pinhani-Yitirmeden Şarkı Sözleri

Durup düşünmeye zamanın olur mu?
Yitirmeden anlamaz insan
Sevdiklerin yolun sonunda...

Sarıl, her fırsatında o insana,
Arkasından ağlayan olmaz!
Geri getirmez çok ağlasan da...

Durur, durur belki başucunda
Annen baban kendi çapında
Abin bile kırk yedi yaşında...

Ömür... ömür sanki bi kara kutuymuş
Günü gelince herkesin açılmış.
Ama sorarsan hep geç kalınmış!

Güzel günlerimizin bittiğini sanma
Belki bir daha böylesi olmaz
Ama her bir gün güzel aslında...

Yakın durmanın zor olduğu ortada
Uzak olmak her zaman en kolay
Ama en zoru yalnız olunca...

Uyur… Uyur belki hep yanında
İlk sevgilin kendi solunda
Her hatıra asılı duvarında...

Ömür… Ömür sanki bi kara kutuymuş
Günü gelince sendeyim.com herkesin açılmış.
Ama sorarsan hep geç kalınmış!

Uyur… Uyur belki hep yanında
İlk sevgilin kendi solunda
Her hatıra asılı  duvarında.

Ömür… Ömür sanki bi kara kutuymuş
Günü gelince herkesin açılmış.
Ama sorarsan hep geç kalınmış!

16 Aralık 2010 Perşembe

Yap-Boz Çalışması

Seneler önce yap-boz almıştık o zamanlarki adı toys r us olan oyuncakçıdan.
Kız kardeşim, ben ve küçük kardeşim.
Sürekli evde sıkılıyorum diyerek gezen bir kardeşim olduğundan ona alternatif yollar arıyorum.
Yap-bozu çıkarttık biz de, yapmaya başladık.

1000 parçalık, boğaz, ortaköy, deniz, camii ve gökyüzü manzaralı bir resim...
Biz çok beğedik ama gerçekten yapması zor.
Babam yap-bozun boyutlarına (960-320 mm) uygun bir zemin yaptı bize, o odadan bu odaya taşıyorum.
Gerçekten kardeşimden daha çok oynamaya başladım :)

Bazen çok zorluyor ama yapıyorum, hatta bir foto çektim, yakın zamanda buraya koyarım.
Adım adım yap-bozun tamamlanamasını göreceğiz...

11 Aralık 2010 Cumartesi

Öngörü (1) "Eğitim"

Bazen öngörülür bir şey, hissedilir veya tahmin edilir.
Atmaca olarak değil, sallamaca olarak hiç değil.
Destekli olarak tahminde bulunma.
Benim burada dokunmak istediğim o değil.
Benim bir düşüncem var geleceğin yönelimine dair.
Yani bir çok noktada oluyor, arada bunları paylaşmak istiyorum. O nedenle (1) var zaten başlıkta.
Bunları yazdıktan sonra, mutlaka olacak diye bir şey yok.
Bu yazdıklarım olursa da, evet ben bildim deyeceğim de yok.
Sadece ben, şu anda hayatın belirli alanlarının belirli bir noktaya aktığını hissediyorum ve bunu paylaşmak istiyorum beni takip eden büyük kitlemle :)

(1)
Eğitimci diyorum kendime, ilk öngörü eğitim ile ilgili.
Son 10-15 yılda eğitim anlayışı davranışçı akımdan çıktı, artık yeni bir yaklaşıma sahibiz "constructivism" yapılandırmacılık.
Bunu uzun uzun yazmak doğru değil.
Şimdi benim aklımda şu var:
Sosyallik gitgide önem kazanıyor. İnsanlar okullarda değil, dışarılarda bir şeyler öğreniyor. "Eğitim  kurumu" anlayışı ortadan kalkıyor. Düşünün sınıflarda ne kadar çocuk ayakta, dersi dinlemeyip dolanıyor, konuşuyor. Demek ki yeni jenerasyon bizden ve öncekilerden farklı. Oynamayı, zıplamayı seviyorlar.İletişim ve deneyim ile bir şeyler öğrenmeyi istiyorlar.
Ben bunlardan dolayı artık öğrenmenin daha da aktif olmasını, bilişten "cognition" sosyalliğe geleceğini düşünüyorum.

Problem odaklı program diyoruz biz buna.
Dersi dışarda yapmak mesela, İnşaat mühendisliği okunuyorsa bir tek kitap olmayacak size ait. Her şey sokaklarda, "action" yani.
Tavsiyem "project based learning", "discussion" ve  "case study"  gibi yöntemlerin çok iyi ve gerçekten öğrenilmesi. Çünkü bunlar geleceğin tekniksel açıdan en değerli şeyleri olacaklar.
Bu yazıyı okuyan öğretmenler lütfen gerçekten bunları kullansın derslerinde.