selçuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
selçuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Haziran 2010 Çarşamba

Eğitim Danışmanı ve Uzmanı

Bazı kelimeler her alanda farklı anlamlar kazanabilir. İş dünyasında sektörlere göre bunun olması pek doğaldır. Fakat bazı pozisyonlara kelime anlamının dışında anlam yüklemek biraz yanlış gibime geliyor.

Günümüzde "Satış Danışmanı" kavramı pek çok yerde ve özellikle mağazalarda kullanılmakta. Hepimizin mağazada alışveriş yaparken yanımıza gelen ve yardımcı olmak isteyen insanlar ile münasebeti olmuştur. İşte onlara danışman denmektedir. Bana göre bu bir bakıma yanlış. Çünkü danışman bilgi ve tecrübesine güvenilen ve inanılan, bilmeyeni yönlendiren kişi anlamına gelir. Satış danışmanının size giysi hakkında bilgi verdiğine pek nadir rastlamışsınızdır. Genelde kısa ve bilindik sorular sorulur ve cevaplanır.

Eğitim alanındaki "danışma" da yukarıda tanımlandığı gibi yol gösterme üzerine kurulmuştur. Problem çözen ve öngörüsü olan bireyler ihtiyacı olan insalara yardımda bulunurlar. Danışma pek tabii ki tecrübeli ya da ilim sahibi insanlara yapılmalıdır. Tecrübe ile gelen birikim bana göre "uzman" ünvanını getirmemektedir. Üniversitelerde uzmanlık alanında en az yüksek lisans programlarına katılmak şarttır. Kaldı ki ingilizcedeki "master" da yüksek lisans sonrası alınan ünvanı işaret etmektedir.

Dersaneler, okullar ya da işletmeler "eğitim uzmanı" ya da "eğitim danışmanı" başlıklı ilanlar veriyorlar. Detaylarda, diksiyonu düzgün, kayıt işlerini yapabilen, bilgisayardan anlayan niteliklerden bahsediliyor. İşte günümüzde danışman ve uzman olarak görülmek biraz basite kaçmaktadır. Siz hiçbir ekstra bilgi gerektirmeyen işleri yaparsanız bile danışman olmaktasınız. Ben buna kesinlikle katılmıyorum.

Yüksek Lisans ve Uzmanlık

Üniversitelerde uzmanlık almak için yüksek lisans yapmanın şartından bahsetmiştim. Peki kimler uzman olabilir?

Ülkemizde eğitim fakültelerine giden öğrenciler için çok dar bir bakış ile "öğretmen" gözü ile bakılmaktadır. Burada eksik olan bir nokta var. Danışman ya da uzman olmak için eğitim ve öğrenmenin, hatta öğretimin, temellerini bilmek gerekmektedir. Bu bakış açısı ile, eğitim fakültesinden mezun olan her bireyin uzman ve danışman olmaya eğilimi oluşmaktadır. Bu yüksek lisans ile ilerletildiğinde ortaya tam manası ile insanlara yardım eden, onların sorunlarını çözen, iş planlaması yapan, ihtiyaç analizi yaparak başlangıç seviyesini etkin kullanan bireyler çıkar.

Sonuçta, bir işi iyi bilmek insanı asla uzman yapmaz. Bir işte birilerine yardım edip onları yönlendirebilmek o insanı danışacak biri yapmayabilir. Ülkemizde danışman ve uzman niteliklerinin dar kullanımını bir çok alanda gördüğüm için bu durumdan rahatsızlık duymaktayım. Bir nevi kandırmaca olan bu durumda bence bireyler kendi farkında olmalı ve hangi işin neleri gerektirdiğini bilmelidirler.

22 Haziran 2010 Salı

Ulaşamadığımız İnsanlar

Hayatımızda bir çok insan var. Yakında ya da uzakta... bir kısmı hemen yanıbaşımızda, dokunabildiğimiz, konuşabildiğimiz... Bazıları da televizyon ekranında sadece... İşte bu ekrandakilerden bir kaç isim benim için çok değerli. Hatta "kanka" niteliğinde, tek taraflı olsa da :)




Acun ILICALI

Kendisi ile hiç tanışmışlığım yok. Aslında hiçbir programını da doğru düzgün izlemedim. Röportajlardan ve konuk olduğu programlardan takip ediyorum Acun'u.

Çok girişken bir insan. Yaparım dediyse yapıyor. İnsanları etkilemeyi biliyor. Ufak da olsa bir televizyon geçmişim olduğunda, ekrana yakıştığını da söyleme hakkım var. İletişim konusunda etkileyici kendisi. Kime ne zaman ve nasıl temas edeceğini biliyor. Hani "neden Acun?" diye sorarsanız bana kalırsa benim yukarıda bahsettiğim yönlere sahip olma isteğimden belki de :) Gıpta ile bakmak bu işte. He bir de, kendisi dini vecibelerini yerine getiren birisiymiş. Belki biraz da bu çekti beni...

Aile yaşamında da gerçek anlamda başarılı bir eş ve iyi bir baba olduğunu düşünüyorum. Bunu da sadece fotoğraflardan ve yorumlarından çıkardım. Tıpkı benim olmayı istediğim gibi.




Rıdvan DİLMEN

Onu da Etiler'deki MADO'da otururken gördüm. Ben otobüste olduğumdan yanına yaklaşamadım tabii ki. Bir de Boğaziçi'ndeki Cafe BU'nun ortağı diye biliyorum. Bunlar "kanka" olmak için geçerli sebepler değil elbette.

Futbolcu kimliği ile etkiledi beni. Oynayışını görmedim doğru düzgün, bilmem de. Çekici olan yaklaşımı. Vefalı, bağlı, azimli ve hırslı. NTV'deki %100 Futbol programını elimden geldiğince takip ederim. Orada farklı bir enerji yayıyor Rıdvan. Sanki "gel hadi senle de muhabbet edelim" diyecekmiş gibi her an :)

Onun yanında kıvrak esprileri var. Bilemiyorum öğrenme stili açısından aynı alana mı düşüyoruz fakat Rıdvan neyi anlatırsa kolayca anlıyorum. Bu belki de iyi bir anlatma yeteneğinden de olabilir aslında.



Tarkan TEVETOĞLU
Kendisi benim için "duygu aktarıcı". Yani hayat ile ilgili bazı duyguları aktarmakta bir numara. Aşk, sevgi, hüzün, sevinç ve neşe... The way he presents his emotions is very attractive. Duyguları ile benim eşleşmem de gerekli tabii ki...

Tarkan'ın şarkılarında öyle bir sözler var ki, 23 senelik kısa ve el değmemiş yaşantımdan parçalar buluyorum onda. Sanki oturup beraber yazdık şarkıları. Yakın bana çok Tarkan. Benzer şeyleri benzer durumlarda hissedebileceğimi düşünüyorum hep.

2009'da İTÜ Fest'te kendisini görme şansım da oldu. Orada da kendime çok yakınh hissettim, nedendir bilinmez.

Sonuç olarak, yukarıdaki 3 insanı hiç yakından tanıyamadım. Belki tanıma imkanım da olmayacak. Ama onlar benim için birer abi birer örnek olarak hep kalbimde kalacak...