Seneler önce yap-boz almıştık o zamanlarki adı toys r us olan oyuncakçıdan.
Kız kardeşim, ben ve küçük kardeşim.
Sürekli evde sıkılıyorum diyerek gezen bir kardeşim olduğundan ona alternatif yollar arıyorum.
Yap-bozu çıkarttık biz de, yapmaya başladık.
1000 parçalık, boğaz, ortaköy, deniz, camii ve gökyüzü manzaralı bir resim...
Biz çok beğedik ama gerçekten yapması zor.
Babam yap-bozun boyutlarına (960-320 mm) uygun bir zemin yaptı bize, o odadan bu odaya taşıyorum.
Gerçekten kardeşimden daha çok oynamaya başladım :)
Bazen çok zorluyor ama yapıyorum, hatta bir foto çektim, yakın zamanda buraya koyarım.
Adım adım yap-bozun tamamlanamasını göreceğiz...
16 Aralık 2010 Perşembe
11 Aralık 2010 Cumartesi
Öngörü (1) "Eğitim"
Bazen öngörülür bir şey, hissedilir veya tahmin edilir.
Atmaca olarak değil, sallamaca olarak hiç değil.
Destekli olarak tahminde bulunma.
Benim burada dokunmak istediğim o değil.
Benim bir düşüncem var geleceğin yönelimine dair.
Yani bir çok noktada oluyor, arada bunları paylaşmak istiyorum. O nedenle (1) var zaten başlıkta.
Bunları yazdıktan sonra, mutlaka olacak diye bir şey yok.
Bu yazdıklarım olursa da, evet ben bildim deyeceğim de yok.
Sadece ben, şu anda hayatın belirli alanlarının belirli bir noktaya aktığını hissediyorum ve bunu paylaşmak istiyorum beni takip eden büyük kitlemle :)
(1)
Eğitimci diyorum kendime, ilk öngörü eğitim ile ilgili.
Son 10-15 yılda eğitim anlayışı davranışçı akımdan çıktı, artık yeni bir yaklaşıma sahibiz "constructivism" yapılandırmacılık.
Bunu uzun uzun yazmak doğru değil.
Şimdi benim aklımda şu var:
Sosyallik gitgide önem kazanıyor. İnsanlar okullarda değil, dışarılarda bir şeyler öğreniyor. "Eğitim kurumu" anlayışı ortadan kalkıyor. Düşünün sınıflarda ne kadar çocuk ayakta, dersi dinlemeyip dolanıyor, konuşuyor. Demek ki yeni jenerasyon bizden ve öncekilerden farklı. Oynamayı, zıplamayı seviyorlar.İletişim ve deneyim ile bir şeyler öğrenmeyi istiyorlar.
Ben bunlardan dolayı artık öğrenmenin daha da aktif olmasını, bilişten "cognition" sosyalliğe geleceğini düşünüyorum.
Problem odaklı program diyoruz biz buna.
Dersi dışarda yapmak mesela, İnşaat mühendisliği okunuyorsa bir tek kitap olmayacak size ait. Her şey sokaklarda, "action" yani.
Tavsiyem "project based learning", "discussion" ve "case study" gibi yöntemlerin çok iyi ve gerçekten öğrenilmesi. Çünkü bunlar geleceğin tekniksel açıdan en değerli şeyleri olacaklar.
Bu yazıyı okuyan öğretmenler lütfen gerçekten bunları kullansın derslerinde.
Atmaca olarak değil, sallamaca olarak hiç değil.
Destekli olarak tahminde bulunma.
Benim burada dokunmak istediğim o değil.
Benim bir düşüncem var geleceğin yönelimine dair.
Yani bir çok noktada oluyor, arada bunları paylaşmak istiyorum. O nedenle (1) var zaten başlıkta.
Bunları yazdıktan sonra, mutlaka olacak diye bir şey yok.
Bu yazdıklarım olursa da, evet ben bildim deyeceğim de yok.
Sadece ben, şu anda hayatın belirli alanlarının belirli bir noktaya aktığını hissediyorum ve bunu paylaşmak istiyorum beni takip eden büyük kitlemle :)
(1)
Eğitimci diyorum kendime, ilk öngörü eğitim ile ilgili.
Son 10-15 yılda eğitim anlayışı davranışçı akımdan çıktı, artık yeni bir yaklaşıma sahibiz "constructivism" yapılandırmacılık.
Bunu uzun uzun yazmak doğru değil.
Şimdi benim aklımda şu var:
Sosyallik gitgide önem kazanıyor. İnsanlar okullarda değil, dışarılarda bir şeyler öğreniyor. "Eğitim kurumu" anlayışı ortadan kalkıyor. Düşünün sınıflarda ne kadar çocuk ayakta, dersi dinlemeyip dolanıyor, konuşuyor. Demek ki yeni jenerasyon bizden ve öncekilerden farklı. Oynamayı, zıplamayı seviyorlar.İletişim ve deneyim ile bir şeyler öğrenmeyi istiyorlar.
Ben bunlardan dolayı artık öğrenmenin daha da aktif olmasını, bilişten "cognition" sosyalliğe geleceğini düşünüyorum.
Problem odaklı program diyoruz biz buna.
Dersi dışarda yapmak mesela, İnşaat mühendisliği okunuyorsa bir tek kitap olmayacak size ait. Her şey sokaklarda, "action" yani.
Tavsiyem "project based learning", "discussion" ve "case study" gibi yöntemlerin çok iyi ve gerçekten öğrenilmesi. Çünkü bunlar geleceğin tekniksel açıdan en değerli şeyleri olacaklar.
Bu yazıyı okuyan öğretmenler lütfen gerçekten bunları kullansın derslerinde.
6 Aralık 2010 Pazartesi
Her şeyin suçlusu
Şimdi bir düşünün en son sıkıntı yaşadığınız an... Sorun mu ürettiniz? Yoksa çözdünüz mü?
Problem ne diye düşündünüz mü?
Suçladınız mı?
Suçlandınız mı?
Ben suçluyum, güçlüyüm, suçlayanım, haksızım, hatalıyım, eksiğim, beceriksizim ve safım.
Ben aynı zamanda, suçumu kabul edenim, özür dileyenim, pişman olanım, hatamı bilenim ve dürüsütüm.
Yukarıdaki sınıflandırmaların hepsi bana ait. Bir fark var ama: karşımdakinin tavrına göre ben birine aitim.
Bence herkes düşünmeli ne zaman, kime, nasıl ve neden tepki verdiğini.
Problem ne diye düşündünüz mü?
Suçladınız mı?
Suçlandınız mı?
Ben suçluyum, güçlüyüm, suçlayanım, haksızım, hatalıyım, eksiğim, beceriksizim ve safım.
Ben aynı zamanda, suçumu kabul edenim, özür dileyenim, pişman olanım, hatamı bilenim ve dürüsütüm.
Yukarıdaki sınıflandırmaların hepsi bana ait. Bir fark var ama: karşımdakinin tavrına göre ben birine aitim.
Bence herkes düşünmeli ne zaman, kime, nasıl ve neden tepki verdiğini.
3 Aralık 2010 Cuma
İşaretler
Aşk hayatında duygular mantıktan daha önde. Mantık ile bir iş yapılınca o planlanır, aşamaları düşünülür. Doğrusu yanlışı ayırt edilebilir. Yani mantık ile hareket ederken mutlaka bir takım ipuçları vardır önümüzde. Bir düşünelim,
"Br ödev yapacağım. Bugün yorgunum, yarın yaparım. Yarın saat 2'den sonra boşum. Odamda oturur, çayımı demler yaparım. Masam hazır kağıtlarım hazır. Bitmesse diğer gün kalanını tamamlarım"
Tamamen mantık ile hareket etmek lineer bir yol alıyor. Peki duygular bunun neresinde?
Şöyle aslında, duygular sadece hissi varlıktır, bir maddi hali yoktur, maddi hal aldırırlar sadece. Dolaylı yoldan. İşte siz tamami ile duygularınız ile karar verirseniz, hiçbir şekilde sonucunu ya da süreçteki değişimini görmezsiniz. Bir düşünelim,
"Ben birini seviyorum. O da beni seviyor. Güveniyoruz birbirimize."
Tamamen duygular ile hareket etmek güzel olduğu kadar havada da. Yani belirsiz gibi.
Burada bahsetmek istenen, hayatta duygusal kararların ya da imaların bir kanıtının olup olmadığı. Mantık yolunda kanıtlar ve olasılıklar hesaplanabiliyor fakat duygusal süreçte bu yok.
Yok mu? Bana kalırsa var. Duygular ile hareket eden her insana bir şekilde bir kanıt, bir yönelim ve bir yardım gelir. Gelir ama fark etmez insan ya da fark etmek istemez. Tuhaf aslında, size yardım geliyor ama siz farkında değilsiniz. Anlamak da istemeyebilirsiniz, yardımı kabul etmek de istemeyebilirsiniz.
Ben arada sırada hayatımdaki bu kanıtları görüyorum. Ama uygulamak da çekiniyorum. Çünkü emin olamıyorum. Ya da diğer şekli ile, kanıtların gerçekten kanıt olup olmadığını bilemiyorum. Sanırım sıkıntılı nokta da burası...
Siz hiç işaretler yakaladınız mı hayatınızdaki duygusal durum ile alakalı? Kızgınken size gülen bir yüz? Ağlarken yağmurun başınıza düşmesi? Söverken ve isyan ederken ezanı irkilircesine duymanız? Hastayım diye hayıflanırken ayağı sakat birini görüp hamd etmeniz?
İşaretler önemlidir, onları ayırt etmek daha önemlidir, onları inanıp hareket etmek en önemlidir....
"Br ödev yapacağım. Bugün yorgunum, yarın yaparım. Yarın saat 2'den sonra boşum. Odamda oturur, çayımı demler yaparım. Masam hazır kağıtlarım hazır. Bitmesse diğer gün kalanını tamamlarım"
Tamamen mantık ile hareket etmek lineer bir yol alıyor. Peki duygular bunun neresinde?
Şöyle aslında, duygular sadece hissi varlıktır, bir maddi hali yoktur, maddi hal aldırırlar sadece. Dolaylı yoldan. İşte siz tamami ile duygularınız ile karar verirseniz, hiçbir şekilde sonucunu ya da süreçteki değişimini görmezsiniz. Bir düşünelim,
"Ben birini seviyorum. O da beni seviyor. Güveniyoruz birbirimize."
Tamamen duygular ile hareket etmek güzel olduğu kadar havada da. Yani belirsiz gibi.
Burada bahsetmek istenen, hayatta duygusal kararların ya da imaların bir kanıtının olup olmadığı. Mantık yolunda kanıtlar ve olasılıklar hesaplanabiliyor fakat duygusal süreçte bu yok.
Yok mu? Bana kalırsa var. Duygular ile hareket eden her insana bir şekilde bir kanıt, bir yönelim ve bir yardım gelir. Gelir ama fark etmez insan ya da fark etmek istemez. Tuhaf aslında, size yardım geliyor ama siz farkında değilsiniz. Anlamak da istemeyebilirsiniz, yardımı kabul etmek de istemeyebilirsiniz.
Ben arada sırada hayatımdaki bu kanıtları görüyorum. Ama uygulamak da çekiniyorum. Çünkü emin olamıyorum. Ya da diğer şekli ile, kanıtların gerçekten kanıt olup olmadığını bilemiyorum. Sanırım sıkıntılı nokta da burası...
Siz hiç işaretler yakaladınız mı hayatınızdaki duygusal durum ile alakalı? Kızgınken size gülen bir yüz? Ağlarken yağmurun başınıza düşmesi? Söverken ve isyan ederken ezanı irkilircesine duymanız? Hastayım diye hayıflanırken ayağı sakat birini görüp hamd etmeniz?
İşaretler önemlidir, onları ayırt etmek daha önemlidir, onları inanıp hareket etmek en önemlidir....
Yılbaşı
Yeni bir yılın ilk günü demek sanırım en kaba tabir ile..
Kutlamalar, şenlikler, danslar, eğlenceler...
İçkiler, oyunlar, gülmeler...
Umutlar, beklentiler, sevgiler, buluşmalar...
Tebessümler, hediyeler,barışmalar..
Yılbaşı çokça farklı anlamlara sahip olabilir insanlarda. Yılbaşı, bir peygamberin doğumu olduğu için mi kutlanıyor peki? O perygambere ait bir şeyler oldu diye mi? Altında yatan gerçek her ne ise, tüm dünya neden o güne kutlamalar, havai fişekler, öpüşmeler, içkiler ve partiler ile giriyor?
Biz Türk insanının geçmişinde böyle bir stil var mı? Hangi atamız şu zamanda hazırlıkları yapılan şekli ile yeni yılı karşıladı? Ben şu anda yapılanları hiç yakıştıramıyorum bize. Çıplaklar, saçma denemeler, sokaklarda noel dedeler... Gereksiz... diyelim ki jenerasyon değişti, stil değişti. Peki yılbaşının anlamına uygun mudur bu kutlama?
Benim yılbaşı ile alıp veremediğim yok. Bana göre o akşam ailenle harika bir yemek yiyebilirsin evinde. Eşin ya da annen çok hoş bir sofra hazırlayabilir. Hatta sen de ona yardım edersin. Ama arkadaş çağırmak olmaz. Çekirdek aile ile. Özel o gece. O gün oturulup ben geçen senede ne yanlış yaptım neyi iyi yaptım diye konuşulmalı tv karşısına geçip yapmacık kasetten programları izlemektense...
O gece eşine onu geçen sene ne kadar çok sevdiğini söylemelisin, yeni sene de daha çok ilgi göstereceğini. Allah'a şükretmelisin sana bu zamanı yaşattığı için. Sofraya oturabildiğin için, bir yaş daha büyümeye yaklaştığın için. Tebrik mutlaka olmalı adabınca, atılan mesajlar güzel olmalı. Bana kalsa hepsinin sonunda sevgi olmalı, iman olmalı, dostluk olmalı, temenni olmalı...
Ben karşıyım Avrupa'dan ya da Amerika'dan ithal "eğlencelere"...
Madem yeni bir sene önemli o zaman iç, ye, sevgini göster ama usulunce...
En önemlisi "Ye, Dua et ve Sev"
Kutlamalar, şenlikler, danslar, eğlenceler...
İçkiler, oyunlar, gülmeler...
Umutlar, beklentiler, sevgiler, buluşmalar...
Tebessümler, hediyeler,barışmalar..
Yılbaşı çokça farklı anlamlara sahip olabilir insanlarda. Yılbaşı, bir peygamberin doğumu olduğu için mi kutlanıyor peki? O perygambere ait bir şeyler oldu diye mi? Altında yatan gerçek her ne ise, tüm dünya neden o güne kutlamalar, havai fişekler, öpüşmeler, içkiler ve partiler ile giriyor?
Biz Türk insanının geçmişinde böyle bir stil var mı? Hangi atamız şu zamanda hazırlıkları yapılan şekli ile yeni yılı karşıladı? Ben şu anda yapılanları hiç yakıştıramıyorum bize. Çıplaklar, saçma denemeler, sokaklarda noel dedeler... Gereksiz... diyelim ki jenerasyon değişti, stil değişti. Peki yılbaşının anlamına uygun mudur bu kutlama?
Benim yılbaşı ile alıp veremediğim yok. Bana göre o akşam ailenle harika bir yemek yiyebilirsin evinde. Eşin ya da annen çok hoş bir sofra hazırlayabilir. Hatta sen de ona yardım edersin. Ama arkadaş çağırmak olmaz. Çekirdek aile ile. Özel o gece. O gün oturulup ben geçen senede ne yanlış yaptım neyi iyi yaptım diye konuşulmalı tv karşısına geçip yapmacık kasetten programları izlemektense...
O gece eşine onu geçen sene ne kadar çok sevdiğini söylemelisin, yeni sene de daha çok ilgi göstereceğini. Allah'a şükretmelisin sana bu zamanı yaşattığı için. Sofraya oturabildiğin için, bir yaş daha büyümeye yaklaştığın için. Tebrik mutlaka olmalı adabınca, atılan mesajlar güzel olmalı. Bana kalsa hepsinin sonunda sevgi olmalı, iman olmalı, dostluk olmalı, temenni olmalı...
Ben karşıyım Avrupa'dan ya da Amerika'dan ithal "eğlencelere"...
Madem yeni bir sene önemli o zaman iç, ye, sevgini göster ama usulunce...
En önemlisi "Ye, Dua et ve Sev"
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)